Arkadaşlarımla çoğu muhabbetlerde konusu geçen, ballandıra ballandıra anlatılan Bağdat Ocakbaşı’na ne zamandır gitmek istiyordum. Gökhan’la Galleria’da yemek yemek için yer ararken, sağolsun aklına bu süper fikir geldi. Açlıktan bayılmak üzereyken Bakırköy’den Güngören’e gidecek olmamı bile gözardı ettim yani.
Bu ocakbaşına benzeyen, adını biraz değiştiren kopyalarına rastlasak da hemen fotoğrafını çekip arkadaşlarımdan da yardım aldım açıkçası. Bu tarz çok bilinen meşhur yerleri taklit eden insanlarımız da oluyor maalesef. Ara sokakta fena bir park sorununun içine düştük sonra.. Park yeri zorla da olsa bulduktan sonra bir de baktık ne görelim, girişte kuyruk var. Pazar günleri daha bir kalabalık oluyormuş burası. Bazı insanlar paramızla rezil oluyoruz demeye başladılar. Benim çok umrumda değildi açıkcası. Bu kadar övülen yerin önündeyken içeri girmeyecek miydik bir de?
Neyse ki çok geçmeden uzun bir masadan iki kişi kalkınca sevinçle içeri girdik. İçerisi nasıl mı? Son derece salaş bu mekanın içerisi çok umrunda olmuyor insanın, amaç güzel bir şeyler yiyip oradan ayrılmak. Yani oturup saatlerce yemek yiyebileceğiniz bir mekan değil burası..
Biz önce o meşhur içli köftelerinden söyledik. Ağzımızdan yağ damlaya damlaya yedik valla. Ben bayağı beğendim Gökhan biraz eh işte modundaydı. Bir Özkilis değildi ona göre. E tabi insanın dedesi kebabçı olunca bu tavrı normal. Yani onu kriter olarak görmüyorum 🙂
Sırada ana yemekler vardı. O kadar yoğunluğa rağmen çok geçmeden söylediğimiz Adana ve Kuzu Şiş de geldi. Et gerçekten lezzetliydi. Ah bir de kalın tırnak pide arasında gelmese iyiydi. Ekmek mi yedim et mi ben çok anlayamadım 🙁 Daha sonradan arkadaşlarım söyledi ki lavaşta da gelebiliyormuş istersek. Garsonlara bir şey sorulacak gibi değildi zaten ayrıca da hiç aklımıza gelmedi.
Buz gibi ayranlarımızı da içtikten sonra İçli köftesine on puan verip Adana’yı da keşke lavaşta yeseydim pişmanlığıyla oradan ayrıldık. Eğer hala gitmediyseniz, bu yazıdaki resimlerden sonra gitmemenize imkan vermiyorum 🙂 Haydi afiyet olsun.